PROF.DR.H.MUSA BAĞCI WEB SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ
   
 
  Hadiste Yerel ve Evrensel Unsurlar

 

HADİSTE YERELLİK VE EVRENSELLİK BOYUTU
                     
                                             Doç.Dr. H. Musa BAĞCI    
            Hadiste yerellik denilince Hz.Peygamber’in söz, davranış ve eylemlerine yansıyan kendi dönemine özgü tarihsel, bölgesel, sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik özellikler akla gelir. Bu özellikleri taşıyan hadisler vermek istedikleri mesajlar bakımından kuşkusuz evrensel nitelikte olabilir. Ancak, kişilerin özel durumlarıyla ilgili ya da dünyevi bilgi ve beceri isteyen konularda söylenmiş hadislerin herkese yönelik bir mesaj taşıması gerekmez. Hadiste evrensellikten kastedilen şey ise, hadis ve sünnetin bütün insanlara yönelik bir mesaj içermesi ve uyulduğunda Hz.Peygamber’in gözettiği amacın gerçekleşmiş olmasıdır.
      Kur’an, Hz.Peygamber’in bütün insanlığa gönderildiğini bildirmektedir: “De ki, Ey İnsanlar! Ben sizin hepinize göklerin ve yerin sahibi olan kendisinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan öldüren Allah’ın elçisiyim.”[1] “Ey Muhammed! biz seni ancak alemlere rahmet olsun diye gönderdik,”[2]  “Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”[3]
      Bazı hadislerde görülen yerel unsurlardan elde edilmesi gereken evrensel mesajlara bazı örnekler vererek konuyu daha açık hale getirelim.
      Hz.Peygamber ramazan orucunun başlangıç ve bitiş zamanlarını tespit etmek için ramazan ve şevval aylarının hilallerinin görülmesini, hava kapalı olursa ramazanın 30 güne tamamlanmasını istemiştir.[4] Kamerî takvimin ay başlarını tespitte bilinen en pratik yöntem bu idi. Ancak günümüzde astronominin gelişmesiyle birlikte, Ay’ın, Güneş’in ve diğer gök cisimlerinin hareketleri aylar yıllar öncesinden çok hassas biçimde bilinebildiği için ramazan ayının başlangıç ve bitiminde ayın gözlemlenmesinin artık pratik bir yararı kalmamıştır. Bu nedenle, hadiste “Ay’ı görüp oruç tutun, Ay’ı görüp bayram yapın,” buyurulmuştur diye gök yüzünde ay takibi yapmak, amacı bırakıp araçla oyalanmaktır.
      Hz.Peygamber’den nakledilen tıpla ilgili bir çok rivayet hadis kaynaklarında mevcuttur.[5] Bunların bir kısmı halk sağlığı ile ilgili pratik önlemler, bir kısmı da çeşitli hastalıklar için tedavi yöntemleridir. Kuşkusuz Hz.Peygamber bir tabip olmadığı gibi, bu konuda her şeyi bildiği iddiasında da değildi. Aksine hastalanan arkadaşlarına kendi döneminin en bilgili hekimlerine gitmelerini önerirdi. Kendisi de tıpla ilgili bilgilerini hem bu hekimlerden hem de toplum içindeki konuyla ilgili bilgi ve tecrübeden edinmiştir.
      Hz.Peygamber’in hastalıkların tedavisi konusunda yaptığı tavsiyelerin, önerdiği tekniklerin büyük bir kısmı günümüzde önemini yitirmiş, onların yerini, yeni tedavi yöntem ve teknikleri almıştır. Örneğin, yaraları kızgın demirle dağlama yöntemi terk edilmiş, eski kan alma yöntemi olan hacamat uygulaması yerini yeni tekniklere bırakmıştır. Dolayısıyla Hz.Peygamber’in konuyla ilgili hadislerinde görülen ve kendi döneminin tıp bilgisi ve anlayışını yansıtan yerel unsurlar, her zaman değişmeye açıkken, onun tedavi olmayı emreden ve en iyi hekimlere gitmeyi öneren tutumu hiçbir zaman değişmeyecek evrensel bir mesajdır.[6]
 

[1] A’raf, 158.
[2] Enbiya, 103.
[3] Sebe, 28.
[4] Ahmed b. Hanbel, el-Musned, IV, 321.
[5] el-Buhari, et-Tirmizi, Ebu Davud’un Tıp bölümleri.
[6] İsmail Hakkı Ünal, Hadis, s. 95-97.
PROF. DR.H. MUSA BAĞCI WEB SİTESİ
 
Facebook beğen
 
ANLAMLI SÖZLER
 
BUGÜNKÜ HANEFİ FAKİHLERİ, TIPKI İMAM EBU HANİFE TAKLİTÇİLERİNİN MUŞAHHAS OLAYLAR ÜZERİNE VERİLEN HÜKÜMLERİ EBEDİLEŞTİRDİKLERİ GİBİ, KENDİ MEZHEBİNİN RUHUNA AYKIRI OLARAK İMAM EBU HANİFE'NİN YORUMLARINI EBEDİLEŞTİRMİŞLERDİR. BU İTİBARLA, İÇTİHAT KAPISININ KAPANMIŞ OLMASI, KISMEN FIKIH KAVRAMININ BİLLURLAŞMIŞ OLMASINDAN, KISMEN DE EMEVİLERİN ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE BÜYÜK DÜŞÜNÜRLERİ PUTLAR HALİNE GETİREN ZİHNİ TEMBELLİK YÜZÜNDEN MEYDANA GELEN EFSANEDİR. EĞER DAHA SONRAKİ ALİMLER BU EFSANEYİ SAVUNMUŞLARSA BUGÜNÜN İSLAM DÜŞÜNCESİ, BU GÖNÜLLÜ TESLİMİYETE BOYUN EĞMEK ZORUNDA DEĞİLDİR. (M. İKBAL, İSLAMDA DİNİ DÜŞÜNCE, S. 238)

"ŞU HSUSUSU GERÇEKLEŞTİRMEK VE İNSANLARI ONA ÇAĞIRMAK İÇİN BÜTÜN GÜCÜMLE ÇALIŞTIM. BUNLARDAN BİRİSİ, DÜŞÜNCEYİ TAKLİT ZİNCİRİNDEN KURTARMAK; DİNİ, TEFRİKAYA DÜŞMEDEN, İLK MÜSLÜMANLARIN ANLADIKLARI ŞEKİLDE ANLAMAK VE ONU AKLIN AŞIRILIKLARINDAN KORUMAKTIR. (ABDUH, TEVHİD, S. 49)
ANLAMLI SÖZLER
 
ŞİMDİ İNSAF EDELİM, BU RUH HALİ İLE BİZİM İÇİN TERAKKİ İMKANI VAR MIDIR? BİZ BU CEHALET VE TAKLİT KÖTÜLÜĞÜYLE ŞİMDİKİ MEDENİYETİN ŞİDDETLİ CEREYANLARINA KARŞI DİNİMİZİ, MİLLETİMİZİ NASIL MUHAFAZA EDEBİLİRİZ? MİLLET BU BATIL AN'ANELERDEN KURTARILMADIKÇA, İSLAM'IN ASLİ HAKİKATLERİ BÜTÜN SAFİYETİYLE AÇIĞA ÇIKARILMADIKÇA BEN BUNUN İMKANINI GÖREMİYORUM. TERAKKİNİN ESASI CEHALETTEN İLME, TAKLİTTEN TAHKİKE GEÇMEKTİR. CEHALETLE VE TAKLİTLE HİÇ BİR ZAMAN TERAKKİ EDEMEYECEĞİMİZ GİBİ, DİNİMİZİ DE MİLLETİMİZİ DE MUHAFAZA EDEMEYİZ. GENÇLERİMİZ DİNSİZ OLUYOR DİYE BUGÜN ŞİKAYET EDİYORUZ. ELBETTE OLURLAR. BİZİM ŞİKAYETE HAKKIMIZ YOKTUR. BÜGÜNKÜ MEDENİYETİN İLİM VE FENLERİNDEN AZ ÇOK NASİBİNİ ALMIŞ DİMAĞLAR, ARTIK HURAFE DİNLEYEMEZ. ONLARI İSLAMI'N KATİ HAKİKATLERİYLE AYDINLATMAK GEREKİR. (SEYYİD BEY, İSMAİL KARA'NIN TÜRKİYE'DE İSLAMCILIK DÜŞÜNCESİ KİTABINDAN S. I/225.)
Peygamber (s.av)'e Bakışımız
 
"İslam Peygamberini eski dünya ile modern dünyanın ortasında durmuş görmekteyiz. Hz.Peygamber (s.a.v) bildirmiş olduğu vahyin kaynağı bakımından eski dünyaya, fakat bildirmiş olduğu vahyin ruhu bakımından modern dünyaya bağlıdır. Onun gelişi ile hayat aldığı yeni istikamete uygun yeni kaynaklar keşfetmiştir."
Allame Muhammed İkbal

Hz.Peygamber'in bir insan, beşer peygamber olduğunu söylerken, onun sıradan ve standart bir insan olduğu anlaşılmamalıdır. Aksine o, yüksek karakteri ve sahip olduğu yüce ahlaki yapısıyla hem peygamberlik öncesi hem de sonraki yaşantısıyla "farklı" olduğu dikkatlerden kaçmamıştır. Onun farklılığı "tür farklılığı" değil, "nitelik ve kalite farklılığı"dır. Kur'an'ın açık ve kesin ifadelerine rağmen onu insanüstü göstermek, onu bir melek veya yarı-ilah seviyesine çıkaracak ifadeler kullanmak ona yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
GÜZEL SÖZLER
 
"KANAATİMCE EVRENİN ÖNCEDEN DÜŞÜNÜLEREK YAPILMIŞ BİR PLANIN ZAMANLA BİLGİLİ BİR ŞEKİLDE İŞLEYİŞİ OLDUĞU YOLUNDAKİ GÖRÜŞTEN KUR'AN-I KERİM'İN GÖRÜŞÜNE DAHA YABANCI BİR ŞEY OLAMAZ" (MUHAMMED İKBAL )
.Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyorlar diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budala, hem de alçaktır. Bir adamın "benden başka herkes aldanıyor" demesi güç şüphesiz; ama sahiden herkes aldanıyorsa o ne yapsın?
Daniel de Foe (Cemil Meriç, Bu Ülke adlı kitabından)

Kur'an'a göre seçilmiş halk ve ırk yoktur. Tek üstünlük ölçüsü, Allah'ın dinine bağlılıktır. İslam, insanları tek dil, kültür ve coğrafyada değil, tevhid inancı etrafında birleştirir ve ümmet fikrini telkin eder. İslam, Hıristiyanlığın mutlak ferdiyetçiliğini ve yahudiliğin ırkçılığını reddeder. Kur'an'a göre değer ölçüsü Allah'ın rızasına uygun güzel faaliyet ve davranışlarıdır (amel-i salih). Her etnik grubun insani ve yasal hakları korunmak suretiyle İslam kardeşliği ve eşitliği ilkesi temel olmalıdır. İslam kardeşliği ve eşitliği prensibine aykırı düşen ve ırkçılığı telkin eden rivayetlere ihtiyatla ve mesafeli yaklaşmak gerekir.

Ünlü bilgin Cahız der ki: Geçmişe körü körüne teslim olmak, taassuba, heva ve heves sahibi olmaya yöneltir. Atalara uymak, insanların aklını esir alır. insanları körleştirir, sağırlaştırır. Bu yüzden dini, nazar ve araştırma yolu ile öğrenmek gerekmektedir.

Tevekkül, toplumda yaygın anlayışa göre kişinin görev ve sorumluluğunu Allah'a fatura ederek tembellik, miskinlik ve uyuşukluk yapması değil, bilakis Kur'an'a göre insanın herhangi bir konuda kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdikten sonra akabinde ortaya çıkabilecek engellerin bertaraf edilmesi için Allah'a güvenmek ve dayanmaktır. (11, Hud, 123; 14, İbrahim 12 vd.)

Dinde zorlama yoktur. İnsana düşen öğüt, nasihat ve tebliğdir. Zorlama ve baskı ile gerçekleşen imana iman denilemez. İçselleştirilmiş, içten, sahici ve samimi iman gerçek imandır. Hz.Peygamber ve onun değerli ashabı bu sahici ve samimi iman sayesinde insanlık tarihindeki büyük değişim ve dönüşümü gerçekleştirmiştir.

Dua,insanın Allah ile iletişimidir. Kur'an, Allah'a yapılan duaların kişinin işlediği salih ameller tarafından Allah katına yükseltileceğini bildirir. (35, Fatır, 10) Duanın kabulü için amel-i salih esastır. Hz.Peygamber duasının kabul olması için dua etmeden önce sadaka vermeyi prensip edinmiştir. Türbelerden, evliya gibi zatlardan, diğer kişi ve gruplardan kendileri aracı yapılarak istekte bulunmak insanı şirke götürebilecek yaklaşımlardır. İnsanı Allah'a yaklaştıran sadece güzel faaliyet ve davranışlardır (amel-i salih).(maide 35; İsra 57).

İslam, sadece uygulanması gereken ilkelerden ibaret olmayıp, aynı zamanda nezaket, incelik, kibarlık ve centilmenliktir. (31, Lokman, 19; 49, Hucurat, 2-4).

Allah'ın varlığını ve her şeyin yaratıcısı olduğunu kabullenmek tevhidin en yüzeysel anlamıdır. Zira bu anlamda putların kendilerini Allah'a ulaştıracağını söyleyen ve Allah'ın varlığına inanan müşriklerin asgari anlamda tevhidi kabul ettikleri söylenebilir. Oysa ki İslam'ın gerçek anlamda tevhidden kastı, Allah'ın varlığını ve birliği ve her şeyin yaratıcısı olduğunu kabulle birlikte Allah'ı değer koyucu bir otorite olarak kabul edilmesi, yani onun peygamberler aracılığıyla gönderdiği mesajlara boyun eğilmesidir. İşte bir müşrik ile müslüman arasındaki temel fark budur.

Ahiret tövbe yeri değil, hesap verme yeridir. Tövbe fırsatı insana bir defa sadece dünya hayatında verilmiştir. Bu yüzden İslam karma, tenasuh veya yeniden dünyaya farklı varlıklar şeklinde gelme gibi anlayışları tasvip etmez, reddeder.
 
Bugüne kadar 265922 ziyaretçi (499952 klik) kişi burdaydı!
webmaster: H.Musa BAĞCI Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol