PROF.DR.H.MUSA BAĞCI WEB SİTESİNE HOŞ GELDİNİZ
   
 
  Basılı Eser



B. Basılı Eserler



İNSANIN KADERİ  Hadislerin Telkin Ettiği Kader Anlayışı

Prof. Dr. H. Musa Bağcı
Kader problemi, bildiğimiz kadarıyla ilk çağlardan bugüne dek düşünce tarihinin en önemli problemi olmuştur. Filozofu, politikacısı, hukukçusu, din adamı, psikoloğu ve sade mü’mini ile bütün toplum katmanlarını meşgul etmiş ve üzerinde çok yoğun tartışmalar meydana gelmiştir. Çünkü bu problem muayyen bir topluma özgü olmayıp tarih boyunca bütün insan guruplarının ilgilendikleri ve üzerinde spekülasyonlar yaptıkları bir problemdir. Bu açıdan kader, insanın problemidir.  
Bugüne kadar ister kelamî açıdan olsun isterse felsefî açıdan olsun yapılan bütün yorumlar ve değerlendirmeler, spekülasyondan öteye gidememiştir. Bu eserimizde mümkün olduğunca spekülasyondan uzak, hem Kur’an ve hem de hadis nasları üzerinde değerlendirmeler yapmaya gayret edilmiştir. Bu konuda herkesi tatmin edecek bir çözüme ulaşıldığı iddiasında değiliz. Ancak burada yapılan şey, insan sorumluluğunu ve onun gönderiliş gayesini anlamlı kılmaktan ibarettir. Bununla birlikte bir nebze olsun Müslümanların kader konusunda sağlıklı bir bakış açısına sahip olmalarını sağlamaktır.

İnsan iradesinin hür olduğunu ifade eden hadislerin dışındaki bazı hadislerde telkin edilen cebirci anlayışın, toplumun çeşitli katmanlarında etkisini gösterdiği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla toplumda, her şeyi kadere bağlama, kaderden bilme ve insanın alnına ne yazılmışsa onun olacağına inanma gibi birtakım fikir sapmaları meydana gelmiştir. İnsanlar “kaderde ne varsa o olur” düşüncesiyle kendilerini atıl hale getirmekte, tedbir almayı ve üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyi -kasılı veye kasıtsız- ihmal etmektedirler. Bu araştırmada bu tür yanlış anlayışları izale etme, insan iradesinin mevcudiyetini ve onun belli sınırlar içerisinde hürriyetinin bulunduğu ve bundan dolayı da yapıp-etmelerinden sorumlu olduğu düşüncesini tesis etme hedeflenmiştir. İnsan iradesinin söz konusu olduğu davranışlarda önceden tayin ve tespitin olmadığı Kur’an ve sahih sünnetin ışığında izah edilmeye gayret edilmiştir. Hadisleri değerlendirirken Kur’anî çizgiyi aşmamaya, mümkün olduğu kadar problemi, ilmi bir tarafsızlıkla ele almaya çalışılmıştır.


2.Sarık ve Başörtüsü üzerine Mesh Problemi, İlahiyat yay, 2004'de basıldı.
3. Aşağıda tanıtımı yapılan eser.



Yayın Adı : Hadis Rivayetinde Sahabenin Kavrama ve Nakletme Sorunu -Hadis Metodolojisinde Sahabenin Zabtı-
Yazar Adı : Prof.Dr. H. Musa Bağcı
Yayın Evi : ilâhiyât Yayınları
Yayın Tarihi : 2004
Sayfa Adedi : 300
musabagci@hotmail.com, mbagci@dicle.edu.tr

ISBN975-6666-60-9

Sahabenin İslâm kültüründe mühim bir rol oynadığı bütün alimler tarafından ittifakla kabul edilen bir husustur. Zira onlar hem Kur’an vahyinin hem de hadis/sünnetlerin bize intikalinde önemli katkıları olmuştur. Kur’an metinleri daha o dönemden itibaren yazılı olarak nakledildiği halde, hadis/sünnetler için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. Zira bunlar bir kaç özel inisiyatif dışında H. I. asrın sonuna kadar sözlü olarak nakledilmiştir. Sözlü rivayetler de lafzî olmayıp, insan tabiatının doğası gereği manen nakledilmiştir. Bilindiği gibi manen rivayetlerde de ravinin anlama, kavrama ve nakletme hususundaki kabiliyetleri önem arz etmektedir. Bu nedenledir ki raviler tenkite tabi tutulmuşlardır. Bunun sahabe arasında da vuku bulduğunu görmekteyiz. Nitekim sahabenin hadis rivayeti konusunda birbirlerini tenkite tabi tuttuğuna dair pek çok örnek hadis kitaplarında zikredilmiştir.
Sahabenin anlama, kavrama ve nakletme gibi hususlarda birbirini tenkitine rağmen, süreç içinde satır aralarında zikredilen bazı istisnalar dışında sahabenin ilmi açıdan tenkit edilebilecek yönleri çoğunlukla görmezden gelinmiş; sistemli bir tenkite tabi tutulmamıştır. Hatta daha sonraları Müslümanlar bir hadisin sahih veya sakîm olduğunu değerlendirirken rivayet zincirindeki ilk tabaka olan sahabeyi tenkit dışı tutmuşlardır. Onlara cerh ve ta’dil kitaplarında yer vermemişlerdir. Şurası bir gerçektir ki usulcülerin tanımladığı anlamda sahabenin Hz. Peygamber adına bile bile yalan uydurabileceği pek muhtemel görünmemektedir. Ancak onların hata, yanılma, unutma gibi zabt hatalarına düşme ihtimali tetkike muhtaç bir konudur. Hadisin isnadı değerlendirilirken sahabenin en azından zabt açısından tenkite tabi tutulması gerekmektedir. Bu, onların da diğer insanlar gibi birer beşer olmalarının bir gereğidir.

 
Sahabe konusunda pek çok eser yazılmış olmasına rağmen, onların anlama, kavrama ve nakletme konusunda gerek Hadis metodolojisi gerekse ekollerin konuya bakış açısını ele alan müstakil bir çalışma yapılmamıştır. İşte biz ihmal edildiğini düşündüğümüz bu konuyu araştırmayı ve bu konuda bir bakış açısı ortaya koymayı hedefledik. Amacımız sahabenin anlama, kavrama ve nakletme konusundaki durumlarını incelemek ve hadis rivayetinde onların da bu açıdan değerlendirmeye alınması gereğine vurgu yapmaktır. Çalışmamız sahabenin zabt kusurlarıyla sınırlandırılmıştır. Ancak zabt konusu işlenirken konunun muhtevası gereği bazen adalet konusuna girmemiz kaçınılmaz olmuştur. Bu özellikle ekollerin bakış açısı ele alınırken söz konusudur. Çalışmamızda farklı ekollerin kanaatlerine de yer verilmiştir. Ekollerin görüşleri değerlendirilirken mümkün olduğunca onların orijinal kaynaklarına ulaşılmaya çalışılmıştır.

 
Çalışmamız bir giriş, iki bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Girişte kavramsal çerçeve ele alınmış olup, burada sahabe kavramı, sahabenin dindeki ve hadis ilmindeki konumu, zabtın mahiyeti ve çeşitleri gibi konulara yer verilmiştir.

I. Bölümde sahabenin Hadis metodolojisi açısından zabt yönü ele alınmıştır. Sahabenin zabtı ?metâinu aşera? diye tabir edilen on kusurdan beşini teşkil eden zabt kusurları açısından örnekler verilerek incelenmiştir. Bununla bağlantılı olarak sahabenin murseli, tedlisi ve İsrailiyyatla ilişkisi irdelenmiştir. Zira bilinçli veya bilinçsiz olarak İsrailiyyat telkinine bazı sahabîlerin maruz kaldığı görülmektedir. Bu bölüm, sahabenin zabt kusurlarına yol açan faktörlerle son bulmuştur.


II. Bölümde ise bazı ekollerin sahabenin zabt yönüne bakışı ele alınmıştır. Bu bölümde tarihi süreç içerisinde İslâm kültürüne damgasını vuran bazı ekollerin sahabeyle ilgili değerlendirmelerine yer verilmiştir. Bunlar Ehl-i Hadis, Fakihler (özellikle Hanefîler), Mu?tezile, Hariciler ve Şia?dır. Bu bölüm çağdaş alimlerin sahabenin zabtına bakışıyla sona ermiştir. Bu bölümde Ehl-i Hadis?in sahabenin zabtına bakışı ele alınırken buradaki bazı başlıklar birinci bölümdekilerle zorunlu olarak benzerlik arz etmektedir. Zira birinci bölümde sahabenin zabtına taalluk eden hususlar Hadis metodolojisi açısından ele alınırken, bu bölümde ise Ehl-i Hadis?in söz konusu hususlarla ilgili görüşleri ortaya konulmuştur.


Çalışma vardığımız neticeleri dile getirdiğimiz sonuç bölümüyle sona ermiştir.

(HADİS METODOLOJİSİ AÇISINDAN SAHABENİN ZABTI)
 
 

 

PROF. DR.H. MUSA BAĞCI WEB SİTESİ
 
Facebook beğen
 
ANLAMLI SÖZLER
 
BUGÜNKÜ HANEFİ FAKİHLERİ, TIPKI İMAM EBU HANİFE TAKLİTÇİLERİNİN MUŞAHHAS OLAYLAR ÜZERİNE VERİLEN HÜKÜMLERİ EBEDİLEŞTİRDİKLERİ GİBİ, KENDİ MEZHEBİNİN RUHUNA AYKIRI OLARAK İMAM EBU HANİFE'NİN YORUMLARINI EBEDİLEŞTİRMİŞLERDİR. BU İTİBARLA, İÇTİHAT KAPISININ KAPANMIŞ OLMASI, KISMEN FIKIH KAVRAMININ BİLLURLAŞMIŞ OLMASINDAN, KISMEN DE EMEVİLERİN ÇÖKÜŞ DÖNEMİNDE BÜYÜK DÜŞÜNÜRLERİ PUTLAR HALİNE GETİREN ZİHNİ TEMBELLİK YÜZÜNDEN MEYDANA GELEN EFSANEDİR. EĞER DAHA SONRAKİ ALİMLER BU EFSANEYİ SAVUNMUŞLARSA BUGÜNÜN İSLAM DÜŞÜNCESİ, BU GÖNÜLLÜ TESLİMİYETE BOYUN EĞMEK ZORUNDA DEĞİLDİR. (M. İKBAL, İSLAMDA DİNİ DÜŞÜNCE, S. 238)

"ŞU HSUSUSU GERÇEKLEŞTİRMEK VE İNSANLARI ONA ÇAĞIRMAK İÇİN BÜTÜN GÜCÜMLE ÇALIŞTIM. BUNLARDAN BİRİSİ, DÜŞÜNCEYİ TAKLİT ZİNCİRİNDEN KURTARMAK; DİNİ, TEFRİKAYA DÜŞMEDEN, İLK MÜSLÜMANLARIN ANLADIKLARI ŞEKİLDE ANLAMAK VE ONU AKLIN AŞIRILIKLARINDAN KORUMAKTIR. (ABDUH, TEVHİD, S. 49)
ANLAMLI SÖZLER
 
ŞİMDİ İNSAF EDELİM, BU RUH HALİ İLE BİZİM İÇİN TERAKKİ İMKANI VAR MIDIR? BİZ BU CEHALET VE TAKLİT KÖTÜLÜĞÜYLE ŞİMDİKİ MEDENİYETİN ŞİDDETLİ CEREYANLARINA KARŞI DİNİMİZİ, MİLLETİMİZİ NASIL MUHAFAZA EDEBİLİRİZ? MİLLET BU BATIL AN'ANELERDEN KURTARILMADIKÇA, İSLAM'IN ASLİ HAKİKATLERİ BÜTÜN SAFİYETİYLE AÇIĞA ÇIKARILMADIKÇA BEN BUNUN İMKANINI GÖREMİYORUM. TERAKKİNİN ESASI CEHALETTEN İLME, TAKLİTTEN TAHKİKE GEÇMEKTİR. CEHALETLE VE TAKLİTLE HİÇ BİR ZAMAN TERAKKİ EDEMEYECEĞİMİZ GİBİ, DİNİMİZİ DE MİLLETİMİZİ DE MUHAFAZA EDEMEYİZ. GENÇLERİMİZ DİNSİZ OLUYOR DİYE BUGÜN ŞİKAYET EDİYORUZ. ELBETTE OLURLAR. BİZİM ŞİKAYETE HAKKIMIZ YOKTUR. BÜGÜNKÜ MEDENİYETİN İLİM VE FENLERİNDEN AZ ÇOK NASİBİNİ ALMIŞ DİMAĞLAR, ARTIK HURAFE DİNLEYEMEZ. ONLARI İSLAMI'N KATİ HAKİKATLERİYLE AYDINLATMAK GEREKİR. (SEYYİD BEY, İSMAİL KARA'NIN TÜRKİYE'DE İSLAMCILIK DÜŞÜNCESİ KİTABINDAN S. I/225.)
Peygamber (s.av)'e Bakışımız
 
"İslam Peygamberini eski dünya ile modern dünyanın ortasında durmuş görmekteyiz. Hz.Peygamber (s.a.v) bildirmiş olduğu vahyin kaynağı bakımından eski dünyaya, fakat bildirmiş olduğu vahyin ruhu bakımından modern dünyaya bağlıdır. Onun gelişi ile hayat aldığı yeni istikamete uygun yeni kaynaklar keşfetmiştir."
Allame Muhammed İkbal

Hz.Peygamber'in bir insan, beşer peygamber olduğunu söylerken, onun sıradan ve standart bir insan olduğu anlaşılmamalıdır. Aksine o, yüksek karakteri ve sahip olduğu yüce ahlaki yapısıyla hem peygamberlik öncesi hem de sonraki yaşantısıyla "farklı" olduğu dikkatlerden kaçmamıştır. Onun farklılığı "tür farklılığı" değil, "nitelik ve kalite farklılığı"dır. Kur'an'ın açık ve kesin ifadelerine rağmen onu insanüstü göstermek, onu bir melek veya yarı-ilah seviyesine çıkaracak ifadeler kullanmak ona yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
GÜZEL SÖZLER
 
"KANAATİMCE EVRENİN ÖNCEDEN DÜŞÜNÜLEREK YAPILMIŞ BİR PLANIN ZAMANLA BİLGİLİ BİR ŞEKİLDE İŞLEYİŞİ OLDUĞU YOLUNDAKİ GÖRÜŞTEN KUR'AN-I KERİM'İN GÖRÜŞÜNE DAHA YABANCI BİR ŞEY OLAMAZ" (MUHAMMED İKBAL )
.Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyorlar diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budala, hem de alçaktır. Bir adamın "benden başka herkes aldanıyor" demesi güç şüphesiz; ama sahiden herkes aldanıyorsa o ne yapsın?
Daniel de Foe (Cemil Meriç, Bu Ülke adlı kitabından)

Kur'an'a göre seçilmiş halk ve ırk yoktur. Tek üstünlük ölçüsü, Allah'ın dinine bağlılıktır. İslam, insanları tek dil, kültür ve coğrafyada değil, tevhid inancı etrafında birleştirir ve ümmet fikrini telkin eder. İslam, Hıristiyanlığın mutlak ferdiyetçiliğini ve yahudiliğin ırkçılığını reddeder. Kur'an'a göre değer ölçüsü Allah'ın rızasına uygun güzel faaliyet ve davranışlarıdır (amel-i salih). Her etnik grubun insani ve yasal hakları korunmak suretiyle İslam kardeşliği ve eşitliği ilkesi temel olmalıdır. İslam kardeşliği ve eşitliği prensibine aykırı düşen ve ırkçılığı telkin eden rivayetlere ihtiyatla ve mesafeli yaklaşmak gerekir.

Ünlü bilgin Cahız der ki: Geçmişe körü körüne teslim olmak, taassuba, heva ve heves sahibi olmaya yöneltir. Atalara uymak, insanların aklını esir alır. insanları körleştirir, sağırlaştırır. Bu yüzden dini, nazar ve araştırma yolu ile öğrenmek gerekmektedir.

Tevekkül, toplumda yaygın anlayışa göre kişinin görev ve sorumluluğunu Allah'a fatura ederek tembellik, miskinlik ve uyuşukluk yapması değil, bilakis Kur'an'a göre insanın herhangi bir konuda kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdikten sonra akabinde ortaya çıkabilecek engellerin bertaraf edilmesi için Allah'a güvenmek ve dayanmaktır. (11, Hud, 123; 14, İbrahim 12 vd.)

Dinde zorlama yoktur. İnsana düşen öğüt, nasihat ve tebliğdir. Zorlama ve baskı ile gerçekleşen imana iman denilemez. İçselleştirilmiş, içten, sahici ve samimi iman gerçek imandır. Hz.Peygamber ve onun değerli ashabı bu sahici ve samimi iman sayesinde insanlık tarihindeki büyük değişim ve dönüşümü gerçekleştirmiştir.

Dua,insanın Allah ile iletişimidir. Kur'an, Allah'a yapılan duaların kişinin işlediği salih ameller tarafından Allah katına yükseltileceğini bildirir. (35, Fatır, 10) Duanın kabulü için amel-i salih esastır. Hz.Peygamber duasının kabul olması için dua etmeden önce sadaka vermeyi prensip edinmiştir. Türbelerden, evliya gibi zatlardan, diğer kişi ve gruplardan kendileri aracı yapılarak istekte bulunmak insanı şirke götürebilecek yaklaşımlardır. İnsanı Allah'a yaklaştıran sadece güzel faaliyet ve davranışlardır (amel-i salih).(maide 35; İsra 57).

İslam, sadece uygulanması gereken ilkelerden ibaret olmayıp, aynı zamanda nezaket, incelik, kibarlık ve centilmenliktir. (31, Lokman, 19; 49, Hucurat, 2-4).

Allah'ın varlığını ve her şeyin yaratıcısı olduğunu kabullenmek tevhidin en yüzeysel anlamıdır. Zira bu anlamda putların kendilerini Allah'a ulaştıracağını söyleyen ve Allah'ın varlığına inanan müşriklerin asgari anlamda tevhidi kabul ettikleri söylenebilir. Oysa ki İslam'ın gerçek anlamda tevhidden kastı, Allah'ın varlığını ve birliği ve her şeyin yaratıcısı olduğunu kabulle birlikte Allah'ı değer koyucu bir otorite olarak kabul edilmesi, yani onun peygamberler aracılığıyla gönderdiği mesajlara boyun eğilmesidir. İşte bir müşrik ile müslüman arasındaki temel fark budur.

Ahiret tövbe yeri değil, hesap verme yeridir. Tövbe fırsatı insana bir defa sadece dünya hayatında verilmiştir. Bu yüzden İslam karma, tenasuh veya yeniden dünyaya farklı varlıklar şeklinde gelme gibi anlayışları tasvip etmez, reddeder.
 
Bugüne kadar 265908 ziyaretçi (499932 klik) kişi burdaydı!
webmaster: H.Musa BAĞCI Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol